Karantina ve Yeme Bozukluğu

Alışkanlıklarımızın, rutinimizin, hayat tarzımızın belki de daha önce hiç olmadığı kadar değişmeye zorlandığı bir dönemden geçiyoruz.

Hepimizin düzeni bozuldu ve bu durumun ne kadar süreceği ve nereye gittiği konusunda da bir fikir birliği yok.

Bu değişiklikler ile gelen endişe, kısıtlamalar, bilinmezliğin yükü, sağlık ve ekonomik kaygılarımız..

Tüm bu değişkenleri bir araya getirdiğimizde sırtımızda adını bile koyamadığımız ciddi bir külfet var. Hepimiz bunu farklı seviyelerde yaşıyor, farklı tepkiler veriyoruz. İşin kötü tarafı tetikleyici bu durumun ortaya çıkardıkları ile başa çıkabilmek için geliştirmiş olduğumuz stratejilerin ve destek mekanizmalarının çoğu da şu an için devre dışı.

Bu da ortaya özellikle geçmişi olan kişilerin yeme bozukluklarının tetiklenmesi için kusursuz bir fırtına çıkarıyor.

Lütfen kendinize hatırlatın: yeme bozukluğu bir lanet, hata, suç, kusur, bedel ya da bilinçli bir tercih değildir.

Evet, ciddi bir sorundur, doğru, fakat unutmamak gerekli ki her zaman bir fonksiyonu üstlenir.

Çoğu kişi için bir stresle başa çıkma, dikkat dağıtma aracıdır.

Yani stresin, endişenin bu kadar yoğun yaşandığı bir dönemde tetiklenmesi oldukça doğal ve anlaşılabilir bir durum.

Geçici bir Dönem:

Bir düşünsenize, tedavisi hayattaki kaygıyı yönetme ve diyet kültüründen uzak kalmaya odaklı bir sistemi takip etmek sosyal medyamız bile korku mesajları, “ölmemek ya da daha kötüsü kilo almamak için” yapmak-uygulamak zorunda hissettirildiğimiz bağışıklık sistemi destekleyici diyetleri, evde egzersiz paketleri ile bombardıman edilirken çok da kolay değil..

Bu aralar şakalarımız bile kilo alma-verme, hareketsizlik, depresyon, alkol ve makarna üstüne.

Lütfen kendinize bunun geçici bir süreç olduğunu ve hissettiklerinizin bu dönemin bir parçası olduğunu hatırlatın. Yeme bozukluğunuzun kontrolü alarak sizi yıpratmasına izin vermeyin.

Baktınız ki yönetemiyorsunuz; onu ve durumu kabul edin, görmezden gelmeyin, saklamayın. Destek arayın ve bilin ki yalnız değilsiniz, bu durum ve günleri bir şekilde atlatacağız.

Aralıklı Oruç Diyeti: Yaparken Ne Yenir?

Aralıklı oruç, gıdaların çekim kuvvetinden kendinizi günün belli saatlerinde uzak tutarak dağınık beslenme düzeninizi bir rutine oturtmak, beslenmenizi kolay bir biçimde planlayabilmek adına uygulamaktan fayda alabileceğiniz bir yaklaşım. Lanse edilenin aksine mucizevi bir kilo kaybı metodu olmamakla birlikte, aralıklı orucu uygularken illaki katı, kısıtlayıcı bir diyette olmanıza ya da yeme periyodu dahilinde belli bir sayıda öğün yapmak için kendinizi zorlamanıza da gerek yok.

Aralıklı oruç yaklaşımı prensipte ne yiyeceğinizi değil, “ne zaman” yiyeceğinizi düzenler.

Uygulayacağınız protokol (16-8, 20-4, OMAD, 5:2) hangisi olursa olsun, aralıklı orucu her beslenme tarzına adapte edebilir, yeme penceresi dahilinde “ne isterseniz” onu yiyebilirsiniz.

Yeter ki, öğünlerinizin içeriği ihtiyaçlarınızı (özellikle protein, lif ve elektrolitler açısından) yeterli düzeyde karşılasın ve size düzenli olarak süreci keyifle sürdürebileceğinizi hissettirsin.

Yeme periyodunda istediğiniz şeyi, dilediğiniz sıklıkla yiyebilirsiniz. Yedikleriniz tamamen sağlık durumunuz, bedeninizin ihtiyaçları, damak tadınız ve imkanlarınıza kalmış.

Tamam, saatlere dikkat ediyorum ama sağlık faydaları, ağırlık yönetimi, özellikle de kilo kaybı için ne yapmalıyım?

Diyorsanız, buyrun:

İhtiyaçlarınızı öğrenin:

İşe günlük enerji ihtiyacınız ve buradan yola çıkarak makrolarınızı hesaplayarak başlayın. İhtiyaçlarınızı bilmezseniz hedefleriniz doğrultusunda nereden, ne kadar kesinti yapmanız gerektiğini bilemezsiniz.

Özellikle protein ihtiyacınızı ve günlük yeşilliğinizi doldurduğunuza emin olun.

Bir sonraki adım: Karbonhidrat yönetimi

Eğer makrolar konusunda temel düzenlemelerinizi yapıp enerji açığı yaratma noktasına ulaştıysanız, fark edeceksiniz ki günlük enerji alımınızın büyük bir kısmı yağ ve karbonhidratlardan gelmekte. Yani kilo vermek için bu iki makronun miktarları ile oynamak durumundayız.

Başlangıçtaki görsele lütfen tekrar göz atın, bu bilgiler ışığında istediğiniz kilo kaybı diyetini oluşturmayı artık biliyorsunuz.

“Peki aralıklı oruçta neden karbonhidratı azaltmaya çalışıyoruz? Yağları azaltsak daha hızlı kilo vermez miyiz, sonuçta çok daha yüksek kalorililer?”

Temel sebep; özellikle hedefiniz sağlıklı beslenmek ve kilo vermek ise aralıklı orucun düşük karbonhidratlı yaklaşımlara iyi uyum sağlaması. Burada önemli nokta, zaman yönetimini yaparken öğünlerin kalitesinden ödün verilmiyor oluşu; yani az sayıda öğünün, doyumluk ve bedeninizi en sağlıklı şekilde besleyecek nitelikli gıdalarla dolu olması.

Yağı azaltma konusuna gelirsek: Tabii ki makrolarınız dahilinde yağ alımınızı takip ediyor olacağız, fakat şöyle bir gerçek var ki, düzenli yağ tüketimine sağlığınızın devamı ve beslenmenin sürdürülebilir olması için ihtiyacınız var!

Aklınızda bulunsun: “Nasılsa kaç saat yemiyorum!” diyerek yeme periyodunda kendinizi karbonhidrat kaynaklarına boğup proteini ve yeşillikleri atlarsanız kaş yaparken göz çıkarıp fayda sağlayacağım derken kendinizi eksik besleyebilir, sağlıklı bir yaklaşımı oldukça sağlıksız hale getirebilirsiniz, aman dikkat.

Hangi Diyetisyeni Seçmeli?

Gireceğiniz diyet’in:

  • Bir-iki aylık bir kısıtlayıcı “başaracağız” ana fikirli şok kilo kaybından ibaret olmadığını,
  • Sizin için doğru ve uygun beslenmeyi öğrenirken bir yandan da bu öğrendiklerinizi hayatınıza adapte etme ve yeni alışkanlıklar kazanma denemeleriniz olduğunu,
  • Değişen ihtiyaç, hayat şartları ve hızınıza göre aylara, yıllara hatta yaşam biçimi haline gelerek bir ömre yayılabileceğini,

Lütfen unutmayın.

Şok kilo kaybını değil, anlaşabildiğiniz birini arayın.

Çalıştığınız süre zarfında yanında olmaktan; vakit geçirmekten rahatsızlık duymadığınız, hatta “keyif aldığınız” bir uzmanı arayın.

Verdiği liste uygulanmadığı için sizi “motive etmek adına” azarlamak ya da sınırlı bir iletişimi tekrarlamaktan öte, size her görüşmede farklı şeyler katmaya çalışan, ne kadar yoğun olursa olsun dikkatinin size yönlendirildiğini hissettiğiniz, hayata ve sağlığa bakış açılarınızın yakın olduğu, özetle “kafanızın uyuştuğu” biri ile çalışmaya bakın ki;

Bu süreçten sadece kilo değil, özgüveninizi de kaybederek çıkmayın.

Ayrıca tek kazancınız verdiğiniz kilolar değil, kendinize ve beslenmeye dair kazandığınız bilgi, iç görü ve alışkanlıklar olsun.

Keto Nasıl Yapılır?

Ketojenik ve düşük karbonhidrat beslenme sistemleri ağırlıklı çalışan bir diyetisyen olarak izlemenizde fayda olduğunu düşündüğüm adımları özetlersek:

Beslenme ve sağlık öykülerinizi değerlendirin. Genel bir sağlık kontrolünden geçerek “diyet yapmaya” ve ketojenik beslenmeye uygunluğunuzu inceleyin. Hedeflerinizi, hayat şartları ve imkanlarınızı gözden geçirin.

Ketojenik diyeti elinizden geldiğince araştırın. Anlayın. Temel besin öğeleri, makroelektrolitketon gibi kavramları öğrenin. Karşıt görüşlü kaynaklar ve uzmanlar da dahil olmak üzere bolca kişiye danışın ve elinizdeki verileri objektif olarak değerlendirin. Mümkünse bir uzman desteği ile diyetinizi birlikte planlayın.

Süreç boyunca karşılaşabileceğiniz zor günlere ve sosyal baskı‘ya karşı güçlü ve destekleyici bir çevre oluşturmak için elinizden geleni yapın. (Eşiniz, aileniz, kankiniz, facebook dayanışma grupları, gözetiminde olduğunuz uzmanlar; çevrenizde kim varsa.)

Süreci yalnızca kilo kaybı odaklı yürütmeyin. Bedeninizin işleyişinde ve kompozisyonunda bir gecede olmayacak köklü bir değişiklik yapmaya çalışıyorsunuz. Yavaş ve emin adımlarla ilerleyin, hazır hissettiğinizde aralıklı oruç ve sporu da kontrollü şekillerde dahil edin.

Gittikçe kolaylaşan, zaman kazandıran ve keyif verici hale gelen bu beslenme sisteminin keyfini “büyük güç büyük sorumluluk getirir” mottosu ile çıkarın.

Dikkat edilecek nokta:

Kendinizi ne kadar muhteşem/sağlıklı/güzel hissederseniz hissedin yine de uç noktalardan ve fanatiklikten kaçınmaya çalışın.
Yenilikleri düzenli olarak takip edin ve farklı fikirlere her zaman açık olun. İnsanları azarlamak yerine destek ve fikir verin, motive edin, paylaşın.

Evet, dizi çoğumuz için kötü bitmiş olabilir, ama ketojenik hikayenizin gidişatı sizin elinizde.

Ketojenik Diyette Kaçamak

Ketojenik beslenmede belki de en zorlanılan ve hakkında en çok soru aldığım konulardan biri de kaçamaklar ve yapılma sıklığı.

Bir süreliğine, diyelim ki 3-6 ay süre ile ketojenik beslenmeyi planlıyorsunuz. Özellikle adaptasyon aşamasında (ilk ay) olabildiğince basit düşünmeli, öğünlerinizde ne yediğinizi bileceğiniz – makroları takip edebileceğiniz- bir şekilde planlayarak götürebilmelisiniz ki temelleri sağlam atıp etkileri tam anlamıyla gözlemleyebilme şansınız olsun.

Ketojenik beslenme eğer ağır bir antrenman programına sahip bir atlet değilseniz (ki muhtemelen değilsiniz) öğünlerde düzenli karb. (bakliyat-ekmek- yarım tabak pilav vb.) alımını ya da bir kaç günde bir yenilen tatlıyı – fazla meyveyi, ne yazık ki kaldırmaz.

Anlayacağınız, düzenli şekilde ketojenik beslenmek istiyorsanız “kaçamak” kavramına bakış açınızı değiştirmeniz gerekli.

Özellikle adaptasyon aşamasında kişinin çoğu zaman kendinibadem unları, krem peynirler, stevia/eritritol ile yapılan “hamur işleri” ve tatlılara boğması, hindistan cevizi yağlı kahvelere sırtını yaslayıp beslenmenin temel prensiplerini ihmal etmesi, orta ve uzun vadede istenilen sonuçlara ulaşılmasını ne yazık ki – en “tatlı” şekilde söylersem, engelliyor!

Bazı şeyleri kafanızda bitirmediğiniz, en azından planlı bir süreliğine belli alışkanlıklarınızdan neredeyse “tamamen” vazgeçmeye hazır olmadığınız sürece ketojenik beslenme sizin için uygun olmayabilir.

“Herkes ketojenik beslenmeli, sağlıklı olmanın tek şartı bu” diye bir kural yok.

Kendinize karşı dürüst olun:

İttir-kaktır sürdürdüğünüz, “sonuç alamadım!” deyip bırakacağınız bir ketojenik diyet yerine; çıtayı düşük ama sürdürülebilir tutup kendinizi keskin yasaklarla tartmadan, hakkını vererek yapacağınız düşük karbonhidratlı bir beslenme modeliyle daha iyi hissedebilir, daha iyi sonuçlar alabilirsiniz.

Eğer yönetebiliyorsanız süreç ya hep ya hiçya siyah ya beyaz tarzında olmak zorunda değil, zira sürdürebilirlik en önemli şey.

Makro denen şey de ne?

Özellikle ketojenik beslenmenin popülerleşmesi ile hayatımıza giren, son dönemde adını sık sık duyduğumuz makro kavramı çoğumuz için ciddi kafa karışıklığına neden oluyor.

Farklı beslenme sistemleri ve diyetler; farklı amaçlar doğrultusunda (kozmetik-sağlık-performans odaklı) farklı makro oranları kullanarak bedenin ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanırlar.

Makro, özünde makrobesin öğeleri yani kabaca protein, yağ ve karbonhidrat ve alkol demektir. Protein ve karbonhidrat gram başına 4 kalori içerirlerken yağ 9, alkol ise 7 kalori içerir. Bu mantıkla yediklerimizin içerdiği öğeleri gram cinsinden bilirsek dört işlem ile kalorilerini kolaylıkla hesaplayabilir, kendimizce ne kadar sağlıklı olduklarını yorumlayabiliriz.

Anlayacağınız, makroları hesaplamak dediğimizde gündelik yediklerinizin/içtiklerinizin içerdiği besin öğelerinin miktarlarını tahmini şekilde gram olarak hesaplıyor, ortaya çıkan tabloyu amacımız doğrultusunda yönetmeye çalışıyoruz.

Pratiğe Dökümü:

Örneğin hedeflerimiz doğrultusunda 1200 kalorilik bir diyet yapmaya karar verdiniz/diyetisyen tarafından önerildi. (Bu rakam oldukça kişisel ve değişken olup arkasında ciddi bir bilim yatar, lütfen kafanıza göre günlük enerji alımınız ile oynamayın ve bu örneği birebir uygulamayın.)

  • Bu 1200 kalori standart 5-6 öğün, bol karbonhidratlı – düşük yağlı bir diyet için, %60 karb yani toplam 180g. karb + %15 protein yani 45g. protein + %15 yağ yani 35g. yağ alımı demek.

Bu da bol bol ekmek, meyve ve yağsız peynir, et, sebze yemeği anlamına geliyor.

  • Diğer taraftan 1200 kalorilik bir ketojenik diyet, %5 karb yani 25g. net karb + %20 protein yani 60g. protein + %75 yağ yani 100g. yağ içerir.

Yani karbonhidrat kaynaklarından (süt – doğal bal – meyve – bulgur vb.) kaçıyorsunuz ama öğünlerinizdeki peynir, et, salata, sebzeler bol yağlı.

  • Bu kadar düşük karbonhidrat bana gelmez, ama yine de ekmek yemek istemiyorum – ağzıma atınca gerisi geliyor mu diyorsunuz? Bu durumda 1200 kalorilik düşük karb. herhangi bir yaklaşım, (Karatay/Dukan/Atkins gibi) işimizi görecektir. Gelin yeni diyetimizde toplam karbonhidrat alımını ikisinin arasında bir noktaya, örneğin %25`e çekelim. Yani yeni sistem %25 karb. – 75g. net karb. + %20 protein yani 60g. protein + %55 yağ yani 73 gram yağ. içerecek.

Bu da özellikle meyve ve bakliyatlardan ciddi ödünler vermeden ikisinin arasında bir yerde kalarak yağlı da yiyerek ilerlemenizi sağlar.

Makrolarınızı bilmek esneklik sağlar.

Anlayacağınız bu işin kesin bir kuralı olmamakla birlikte amacımız sağlık durumunuz, ihtiyaçlarınız ve imkanlarınız doğrultusunda sizin için en iyisini bilimsel bir yaklaşım eşliğinde planlayabilmek.

Makrolarınızı Bilmek Esneklik Sağlar.

Bir diyeti sağlıklı ve sürdürülebilir kılan, içeriğindeki besinlerin kalitesi ve dolayısıyla ihtiyacınız olan makro-mikro besin öğelerini karşılama miktarıdır.

Bu karşılama miktarını anlayabilmek ve öğlen tatlı yedim, akşam bir şey yemeyeyim de “dengelensin” dememek için uyguladığınız sistemdeki ihtiyaçlarınızı (yani makrolarınızı karşılama oranınızı) biliyor olmanız,

  • Hangi diyeti yapıyor olursanız olun size elle tutulabilir bir veri sağlayarak sağlıklı sürdürülebilirliği ve tutarlılığı arttırır.
  • Beslenmenize dair alternatifler ve içgörü sağlar, bedeninizi tanımanıza yardımcı olur. En azından sizi kiraz-hurma detoksu- gibi garip fikirlerden korur.

Hesaplayın:

İhtiyaçlarınızı belirleme noktasında ya güvenilir bir online hesaplayıcıdan, ya da konuda bilgi sahibi bir uzmandan destek almanızı önermekle birlikte kilo yönetimini yaparken sağlığınızı da ön plana koyarak bu konuya birazcık da olsa kafa yormanızı öneririm.

En Basit Haliyle Ketojenik Diyet

Ketojenik beslenme biçimine dair yazılan, söylenen çok şey var. Neyin ne olduğunu doğru şekilde anlamaya çalışıp süreci denemek isteyen biri için; bir de işin içine makro sayımları, yasaklar, aralıklı oruç, beslenme takviyeleri, yapay tatlandırıcılar, badem unları, keto gribi, keton ölçümleri girince.. her şey oldukça karışık gözükebiliyor.

Sadeleştirerek anlatmak gerekirse ketojenik beslenmenin ilk (ve neredeyse tek bir katı kuralı) var; o da “ketosis” metabolik durumundan çıkmamanız. Ve, çıksanız dahi bu duruma olabildiğince çabuk tekrardan girmeniz.

Bu da karbonhidrat kaynaklarından fakir bir şekilde beslenmek ve olabildiğince aktif kalmakla mümkün.

Görsele bakın, denklemimiz basit:

Bir protein kaynağı ile başlayın, yanına yasaklı olmayan sebzeleri koyun ve üzerine özgürce sağlıklı yağları ekleyin. Doyana kadar yiyin ve acıkana kadar bir daha yemeyin! (Makrolar bu noktada önem kazanmaya başlar)

Acıktığınızda aynı tabağı farklı protein kaynakları ve sebzelerle yine oluşturun. (Çeşitlilik yaratıyoruz.) Sonra yine tekrarlayın.. Süreç ilerledikçe ve tokluk hissiniz arttıkça protein miktarını azaltıp (keto yüksek protein içerikli bir beslenme değildir.) yağ ve yeşillik tüketiminizi ihtiyaçlarınıza göre düzenleyin.

Toklukla birlikte öğünleriniz arasındaki saatler arttıkça aralıklı orucu sürece dahil edin. Bir müzik aletinden doğru notaları almak için akort eder gibi; öğünlerinizin tadı-faydası-tınısı sizin için tamam olana dek ince ayar yapın.

Denklem basit ama işin içine aylarca sürecek devamlılık ve sağlığınız girince, bir yerden sonra (bazen en başından) profesyonel yardım gerekebiliyor.

Sürdürülebilirlik:

Beslenme programınız; bilimsel prensipler çerçevesinde sağlık durumunuzu, ihtiyaçlarınız ve imkanlarınızı göz önüne alarak hazırlanmalıdır. Ketojenik beslenme kısıtlı bir diyet listesi olmaktan ziyade üzerine okumalar-araştırma yaparak öğrenilecek, doğru bilgilerle günlük pratiğiniz üzerinde düzenlemeler yapmanız gereken bir sistemdir.

Burada kritik konu; sağlığınızı riske atmadan yemeklerde doğaçlama yapabilmek yani “sürdürülebilirlik“.

Günlük yaşantınıza ve damak tadınıza uymayan yemek listeleriyle aylarca devam etmeniz imkansız. Nasıl değişikliklerle sistem hayatınıza uygun hale getirilir, işte asıl soru bu.

Diyetisyen Randevusu Öncesi Sorular

Görseldekiler bir süredir en çok kulağıma çalınan sorular, talepler…

Danışanlarımdan değil; bilgi almak için arayanlardan gelen, randevu almadan önce sorulan sorular bunlar.

Evet, beraber çalışabilmek adına sizin için doğru kişiyi bulmanız gerekir, buna kalpten inanıyorum.

Bunun için sorular sormalısınız, hem kendinize hem karşınızdakine, doğru. Ama aşağıdaki örnek sorular ne kadar doğru, tartışılır.

Gelin, birlikte örnekler ile ilerleyelim.

  • “Bana bir ayda 15 kg verdirir misiniz?”

Ben kimseye kilo verdirmiyorum. İhtiyacı ve isteği olanlara yardımcı oluyor, yol gösteriyorum. Sizin adınıza yemek yemediğim gibi kiloyu alacak olan da verecek olan da sizsiniz. Burada benim görevim size güncel bilimsel verinin ışığında sizin için en sağlıklı ve sürdürülebilir yolu bulmanız ve hayatınıza adapte edebilmeniz size için yol göstermek, motive etmek.

  • “Sadece keto/aralıklı oruç/Karatay/Atkins/su orucu/yumurta diyeti/juice fast vsvs. yapmak istiyorum. 10 kiloyu ne kadar zamanda veririm?”

Cevaplaması zor, hatta çokça mümkün değil. Ancak tahlillerinizi, diyet geçmişinizi detaylı inceleyerek ve birlikte hazırladığımız programa uyacağınızı varsayarak rasyonel tahminlerde bulunabilirim. Sizi tanımıyorken; tahlil sonuçlarınızı görmemiş, alışkanlık ve tetikleyicilerinizi, nasıl bir dönem geçirdiğinizi bilmiyorken, size uygun beslenme modeline uzaktan karar veremem, sizin adınıza varsayımlarda bulunmam.

Sizin canınız bu diyetlerden birini yapmak istiyor olabilir, ama genel sağlık ve ruh durumunuz el verecek mi? Sürdürülebilirlik adına altyapınız hazır mı? Bir çıkış planınız mevcut mu?

  • Görüşme sürelerimin uzunluğu.

İlk görüşmemin ortalama 60-90 dakika sürüyor olmasının sebebi tam da yukarıda bahsettiğim nedenlerden ötürü sizi tanıyabilmek.

Beslenme sürecinize müdahale etmemi istiyorsunuz ama bunu sizi, genel sağlık durumunuzu, günlük rutininizi, yeme alışkanlıklarınızı, ihtiyaç ve deneyimlerinizi dinlemeden, sizi anlamadan sağlıklı bir şekilde yapamam. Kontrol randevu süreleri için de benzer bir durum söz konusu. İnsanın ihtiyaçları gün be gün değişir.

Hastaysanız başka, iş gezisine/tatile çıkacaksanız başka, hayatınızın çok stresli bir dönemindeyseniz başka türlü davranır, yer ve içersiniz. Bunları bilirsem, sizinle ona göre bir harekat planı oluştururuz. En önemlisi kendinizi tanımış ve sürecinizi detaylıca değerlendirmiş olur, kalıcı değişiklikler yapmış olursunuz.

  • “Diyet listelerini hangi sıklıkta değiştiriyorsunuz?”

Her gün gazetelerde onlarcası da yayımlanan diyet listelerinde bir sır ya da mucize yok. Olay, siz o listeye uyduğunuzda gerçekleşiyor. (Ama listenin de size uyması lazım; ihtiyaç ve yaşam biçiminize..) Listelerin değişim sıklığı sizin ihtiyaçlarınız doğrultusunda birlikte belirlenir. O yüzden yatak çarşafı değiştirir gibi, haftalık-aylık bir standardı yoktur.

(Sürecin hedefinde aslında listesiz doğru beslenmeyi başarmak var; görüşmelerimizde öğrendiklerinizle, size zarar veren alışkanlıklarınızı faydasını görecekleriniz ile değiştirmeniz yani.)

  • Hayır, her aradığınızda bana ulaşamazsınız. Her aradığınızda ulaşabildiğiniz kişi çalışmıyor, ya da sadece size çalışıyor demektir.

Yoğun bir takvimim var, fakat görüşme aralarımda asistanımın notlarına düzenli olarak bakar, danışanlarıma en geç 24 saat içinde yazılı/sözlü dönüş yapar, sorunuzu cevapsız bırakmam.

“Kişiye Özel” Diyet?

Tüm uzmanlar kişiye özel beslenme programlarından bahsederlerken günün sonunda elimizde kalanlar neden benzer listeler ve fit tariflerdetoks çayları oluyor?

Kalori hesaplanıp hazır çıktı doldurulunca listenin bir anda “kişiye özel” hale geliyor olması biraz garip değil mi?

Bir şeyler eksik sanki..

Diyelim ki çocuksuz komşunuz bankacı Seda Hanım ile benzer fiziksel özelliklere sahiptiniz.

Ondaki büyük değişimi görüp diyetisyenine gittiniz ve verdiği benzer listeyi uygulamaya başladınız.

Seda Hanım’a yarayan diyet planı, onun uygulamayı başarabildiği listeydi..

Peki bu diyet sizin hayat dinamiklerinize uymuyorsa ne yapacaksınız?

Bu noktada çalıştığınız kişiye büyük sorumluluk düşüyor.

  • Eğer kişi “ben yaptım oldu” mantığı ile sizi bir kalıba sokmaya çalışıyor, birkaç günden fazla sürdüremeyeceğinizi daha dinlerken farkettiğiniz ve durumu kendisine dile getirdiğiniz halde konu hakkında herhangi bir esneklik göster(e)miyorsa,
  • Eh şunu da yemeyi hiç sevmem, ama bir deneyelim bakalım; belki bir sonraki listeye değişir diyorsanız,
  • Kafanız şunu neden içiyoruz, bunu neden yiyoruz? Ben bunu nerden bulacağım ki? Aynısı internette de vardı, boşuna mı geldik? gibi sorularla dolu şekilde kendinizi 15 dakika sonra ofisten çıkmış halde bulduysanız,

O uzman-danışan ilişkisi yüksek ihtimalle sağlıklı şekilde yürümeyecektir.

Gerçekten sizi dinleyecek; gündelik yaşantınızdaki zorluklar, şartlar ve ihtiyaçlarınıza göre beraber planlama yapabileceğiniz birine ihtiyacınız var.

Hayatınızın mevcut durumu, stres düzeyiniz, saatler ve imkanlarınız doğrultusunda “diyetisyen”den ne beklediğinizi önceden kafanızda tasarlayın ve çalışacağınız kişiyi bu ihtiyaçlar doğrultusunda araştırarak belirleyin ki görüşmeniz umduğunuz gibi geçsin, bir sonraki diyetiniz gerçekten “size özel” olsun.

Doğru Kişiyi Bulmak?

Şehrin/sektörün “en ünlü – en başarılı” uzmanı ile de çalışsanız; eğer hedef, imkan ve ihtiyaçlarınız o kişi ile uyuşmuyorsa görüşmelerinizden anlamlı bir sonuç alamazsınız.

Diyelim ki kilo vermeyi planlıyorsunuz;

  • Hangi yaklaşım mizaç ve yaşantınıza daha uygun?
  • Sıkıntınız metabolik bir durumkronik bir rahatsızlık mı?
  • Yoksa duygusal bir tetikleyici, psikolojik iniş çıkışlar ile hortlayan duygusal yeme probleminiz mi var?
  • Motivasyonunuz mu yok?
  • Ya da spor ağırlıklı bir destek mi arıyorsunuz?

Bunların her biri “hakkını vererek” uzmanlaşması yıllar süren; ciddi eğitim, araştırma ve tecrübe gerektiren birbirlerinden oldukça farklı alanlar.

Aradığınız şeyin ne olduğunu baştan bilemeyebilirsiniz ama önceki deneyimlerinizden ve alışkanlıklarınızdan yola çıkarak ipuçlarını “hissedebilirsiniz“.

Bu ipuçlarını takip ederek çalışmayı planladığınız kişinin eğitimini, uzmanlık alanını, çalışma tarzı ve prensiplerini önceden araştırın. Gerekirse kişiye profesyonel yaklaşımı ile ilgili sorular yöneltin ve karşılıklı fikir alışverişinde bulunun ki doğru kişiye ne istediğinizi bilerek gidin.

Zaman, enerji ve imkanlarınızı sağlıklı bağlar kurabileceğinizi hissettiğiniz, bilgi ve tecrübesine güvendiğiniz kişiler ile paylaşın ki her şey çok güzel olsun.